Bu
yazının amacı bilgilendirmektir. Size yakın bulduğunuz durumlar
kendinizi anlamanızı ve ilişkiniz üzerinde düşünmenizi
kolaylaştırabilir. Anlamak ise sorunları tanımlamanın ve çözmenin ilk
adımıdır. Eğer eşinizle ciddi sorunlar yaşıyor ve bunları aşamıyorsanız,
kendinizi ya da ilişkinizi daha iyi anlamak için bir terapiste
başvurunuz.
Olumsuz Duygularda Şiddetlenme
İlişkilerinde
sorun yaşayan çiftlerle çalıştığımızda en öne çıkan durum duygularının
yoğunlaşmış olması ve kişilerde tükenmenin ortaya çıkmasıdır. Mutsuzluk,
üzüntü, kızgınlık, çaresizlik hisleri yoğunlaşmıştır. Hatta bu duygular
o kadar etkin hale gelmiştir ki kişi tamamıyla bu duyguların
denetiminde hareket ediyordur. Bu duygular, ilişkiye yeni olumsuzluklar
yüklediğinden ilişkiyi bir kısır döngü içine sokarlar. İlişkinin
gidişinin bozulmasının yanında ilişkiden alınan keyif, doyum ve
mutluluğun da yok olmasına neden olurlar.
Bozulan
ilişkilerde öfke şiddetlenince ortaya suçlama ve aşağılama çıkar ya da
tam tersine suçlamalar ve aşağılamalar öfkeyi şiddetlendirir. Sorun
yaşayan çiftlerin birbirlerini suçlama eğilimleri güçlüdür. Terapiye
geldiklerinde, zamanlarının çoğunu diğerini suçlamak ve ona kızmak ile
geçirirler. Hatta bazen yalnızca eşlerini suçlamak ve onların ne kadar
kötü ve zalim olduklarını, kendilerinin ne kadar haklı olduklarını
göstermek için terapiste başvuran çiftler vardır. Suçlama ve sürekli
olarak diğerinin değişmesi gerektiğini düşünme çözüme giden yolu tıkar.
Suçlanan, aşağılanan ve saldırılan kişi dirençlerini ve savunmalarını
güçlendirir. Dirençlerin ve savunmaların güçlenmesi esnekliği ve çözüm
üzerine düşünmeyi bozar. İlişki yine bir kısır döngüye girer ya da
donar.
Çalıştığımız
çiftlerde haksızlığa uğramış olma, hak ettiği ilgiyi ve teşekkürü
bulamama duygularının özellikle kadınlarda yoğun olduğunu sıklıkla
görürüz.
Öfkenin,
aşağılamanın ve kızgınlığın yoğun olduğu bir ilişkide haksızlığa
uğrama, incinme, mutsuzluk ve üzüntü yaşanacaktır. Böyle duygular,
intikam alma arzusunu yeşertir ve benzerlerini karşısındakine yaşatma
isteği güçlenir. Böyle durumlarda affetmekte ve öfkesini dindirmekte
güçlük yaşayan çiftler tekrar tekrar benzer durumların içine girme
konusunda ustalaşırlar. Bu konudaki hırsları, her sorun yaşadıklarında
ilişkilerinin daha da geriye gittiğini görmelerini engelleyebilir.
Bazı
çiftler de sorunlu ilişkiler yaşamaktan ve bunu sürdürmekten keyif
alırlar. Kavga, dövüş, öfke olmazsa rahat edemezler. Hatta bazen, ters
bir biçimde, kavga ve tartışma sevginin ifadesinin ve çiftin birbiriyle
ilgilenmesinin bir yolu haline gelir. Sevgiyi alamadıklarını hisseden
kişiler, öfke ile ilgiyi üstlerine çekme konusunda kendilerini
geliştirebilirler. Suçlamayı ve eleştirmeyi sevenlerin karşısında günah
keçisi olmayı çok iyi beceren kişiler vardır.
Olumlu Duygularda Azalma
İlişki
sorunlarında öfke, mutsuzluk ya da ihmal, sevginin hissedilmesini
güçleştirir. Çiftler birbirlerini sevdiklerini unutmaya başlarlar.
Sevginin ifade ediliş yolları gittikçe azalır. Bunun azalması ilişkinin
beslenmesini bozar.
Sorunlu
ilişkilerde sevginin ifadesinin yanında normal ifade ve konuşma yolları
da azalır. İletişim en az düzeye iner ve çiftler yalnızca yaşamın
sürmesi için gerekenler üzerinde konuşmaya başlar. Bu çiftler sanki
aralarında hiçbir ilişki ve sevgi yaşanmamışçasına davranmaya başlarlar.
Sorunlar arttıkça olumlu anıların ve yaşantıların gittikçe unutulduğu,
ilişki içinde hiç anımsanmadığı ve konuşulmadığı görülür.
İlişki, güven hissedilen bir alan değil korku ve huzursuzluk yaşanan bir ortama dönüşür.
Geçmişinize Bir Bakın ve Karşılaştırın
Bazen
geçmişten gelen sorunlar ilişkilerde olumlu ya da geçmişe göre farklı
yaşantıların ortaya çıkmasını engeller. İnsanoğlu her yeni karşılaştığı
durumu öncekilerden öğrendikleri ile yorumlar. Çift ilişkileri de daha
önce yaşanan ya da gözlemlenen çift ilişkilerine göre değerlendirilir ve
biçimlendirilir. Yoğun duyguların yaşanmış olduğu, önemli zamanlarda
birlikte olunan ya da uzun süre devam etmiş ilişkiler insanda derin
izler bırakırlar. Daha sonraki ilişkiler bu izlerin içinden akarlar. Bu
açıdan en önemli ilişkiler aile içinde yaşananlardır. Anne-çocuk,
baba-çocuk, kardeş-kardeş arasında yaşanan ilişkiler, ergenlik
dönemindeki ilişkiler, en sık karşılaşılan önemli ilişkiler
arasındadırlar. İnsan için tanık olduğu durumlar da önemlidir. Özellikle
anne-baba ilişkisi gibi uzun süre tanıklık edilmiş bir ilişki kişinin
ilişkiler konusundaki düşüncelerini belirleyici bir rol taşır.
Eğer
bir kişinin geçmişinde yaşadığı ilişkilerde sıkıntılar ve sorunlar
varsa ya da böyle sorunlu bir ilişkiye uzun süre tanık olmuşsa, zaman
içinde sevgilisini ya da eşini benzer bir durumun içine sokabilir.
Örneğin alkolik ve yetersiz gördüğü babasının annesi ile yaşadığı
sorunlara tanık olan ve bu sorunlarda etkin bir biçimde rol alarak
babası ile mücadele etmiş bir kadın kocası ile benzer sorunlar
yaşayabilir. Geçmişte yaşadığı sıkıntılarda annesi ile özdeşleşmiş ve
onun yapmadıklarını yapmayı kendine görev edinmiş olabilir.
Tanıştıklarında ve çıktıkları sıralarda çok hoş gördüğü ve aşık olduğu
adam evlendikten sonra gözünde yetersiz bir koca haline gelebilir.
Çocukluğunda üstlendiği rolü ve yaşadığı travmaları eşiyle tekrarlamaya
devam edebilir.
Güven
vermeyen ve baskıcı bir babası, kontrolcü ve aşırı koruyucu bir annesi
olan bir adam ebeveynlerinden öğrendiği güvensizliği eşine kolayca
yansıtabilir ve sürekli olarak onu kontrol etmeyi kendine görev
edinebilir.
Eşini
kardeşi gibi görme ve kardeşi gibiymişçesine davranma durumları da
sıktır. Böyle ilişkilerde rekabet, kıskançlık ve didişme ile sık
karşılaşılır.
İnsanın
bilinçdışı olayları çok farklı biçimlerde ve mantık dışı bir biçimde
yorumlayabilir. Örneğin bir kadın, anne-babası erkek çocuk istediği için
erkeksi bir gelişim gösterebilir. Aktif, girişken, öne çıkan, delikanlı
ya da erkek Fatma halleriyle kadınsı bir edilgenlikten ve uyarıcılıktan
kaçınabilir. Böyle bir kadın kocasıyla sanki onun erkek arkadaşıymış
gibi ilişki kurabilir ve rekabet edebilir.
Cinsel Yaşam
Geçmişteki
akrabalık ilişkilerinin bilinçdışı bir biçimde çiftin ilişkisine egemen
olması ensest sorunlarını beraberinde getirir. Akrabalık ilişkilerinde
cinsellik yasaklandığı ve bastırıldığı için çiftin ilişkisindeki
cinsellik de azalır. Kocasını, babası, oğlu ya da abisi gibi, karısını
annesi ya da kız kardeşi gibi gören bir kişi ona karşı cinsel arzu
hissedememeye başlar. Bu durumların gelişmesi aileye bir bebek katılması
ile alevlenebilir.
Bir
çiftin ilişkisinde cinselliğin baskılanması ilişkinin hazzını ve
doyumunu ketleyecektir. Ayrıca böyle çiftler bilinçdışı olarak
cinsellikten kaçınmak için sürekli kavga ederek cinsellikten uzak
durmayı başarırlar.
Toplumumuzda
birçok çiftin cinsel yaşamı evlilikle başlamaktadır. Eşler arasındaki
ilişkinin önemli bir ögesi olan cinsel yaşam iyi gittiğinde ilişkiyi
olgunlaştıran, kötü gittiğinde ise ilişkiyi gerileten bir faktöre
dönüşebilir. Cinsel yaşamın derinleşmesi ve kalitesinin artması için
etkin bir öğrenme sürecine ve eşler arasında iyi bir iletişime ihtiyaç
duyulur. Günümüzde hem bu konudaki yayınlar hem de bu konu üzerine
çalışan terapistlerin sayısı artmaktadır. Ama iletişim ve bir ilişkiyi
geliştirebilme konuları ihmal edilebilmektedir.
İlişkideki Baskılar
Aileler,
toplumumuzda çiftlerin ilişkisine kolaylıkla karışırlar. Bu karışma,
sınırları yıktığında çiftler çocuksulaşır ve iki erişkin olarak
ilişkilerini sürdüremez olurlar. İlişkilere karışan ailenin çocuğu, eşi
tarafından bir erişkin gibi algılanamayınca karı-koca ilişkisinin
dengesi bozulur. Çiftler birbirlerine saygılarını yitirmeye başlarlar.
İş
yaşamı, çalışan çiftler üzerinde baskı yaratabilir. Yoğun iş saatleri
ilişkileri gerileyebilir. Titiz, çalışmayı ve işlerini çok seven
kişilerde böyle bir durumla sık karşılaşırız. İş yaşamının yoğunluğu
kişinin kendisi ve eşi ile ilgili sorunlarından kaçış için iyi bir
bahane de olur.
Çocuk
sahibi olma, ilişkilerin dinamiklerini derinden etkiler. Çocukların
aileye katılması ile dengeler değişir ve yeni yaşam biçimine uyum zaman
alabilir. İlk çocuk, çifti anne-baba haline getireceğinden ve rollerde
değişiklik olacağından çiftin ilişkisinde önemli bir aşamadır. Anne-baba
olan çiftin karı-koca ilişkisinin biçimi de değişir. Toplumumuzda kötü
giden ilişkileri çocuk sahibi olarak iyileştirme hayali ile sık
karşılaşırız. Kadınlar, uzaklaşan eşlerini çocuk sahibi olarak
yanlarında tutabileceklerini düşünürler. Ama ne yazık ki bu taktik
genelde işe yaramaz. İlişkinin stresini arttırır.
Ayrılık Korkusu
Ayrılmaktan
korkan ve bağlanma konusunda kaygılar yaşayan kişiler eşlerine çok sıkı
bağlanabilirler. Çiftler böyle bağlanmaları sıklıkla aşk olarak
tanımlar. Ama ne yazık ki bu aşk değildir ve zaman geçtikçe durumun
farkına varılır. Ayrılık korkusu bir bağımlılık yaratır ve boğucu bir
hal alabilir. Ayrılık ve kaybetme korkusu ile hareket eden eş diğerine
yüklenecektir. Bu yüklenme ilişkinin kalitesini değil çatışmalarını
arttırır.
İlişkiyi Unutma
İlişkiler,
canlıdır. Bu nedenle beslenme, bakım ve ilgi isterler. İlişkiler bir
bahçe gibi, yeterince ilgilenilmediğinde bazı çiçekler kurur, sevilen
çiçeklerin yerini yaban otları ve sarmaşıklar alır, görüntüsü bozulur ve
içinde olmak keyif vermez. Hatta bazen içine girmek bile güçleşebilir.
Bazen
ilişkilerde yaşanan uzun süreli sorunlar ilişkiyi öldürür ya da
ilişkinin artık ölmüş olduğunu gösterir. Ölmüş ilişkileri canlandırmak
mümkün değildir. Ölen bir ilişkiyi gömmek ve yaşama yeni ilişkilerle
devam etmek zamanı geldiğinde bunu yapmak kolay olmayabilir. Ayrılmak,
bunun üzüntüsüne ve acısına katlanmak bazı insanlara çok zor
gelmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder